25 Kasım 2011 Cuma

Nightwish - Storytime


Finlandiyalı Senfonik/Gotik/Power Metal grubu Nigtwish' in yeni albümü "Imaginaerum" gelecek hafta içinde kendi memleketlerinde piyasaya çıkıyor. Kasım ayı ortalarında, bu albümden ilk single olan "Storytime"' ı video klibiyle beraber tanıttılar. Şarkıdan aldığımız ilk izlenim, geçen albümdeki sounda benzer bir altyapıda olduğu. O yüzden yukarıda kullandığımız sıfatı "Senfonik/Gotik/Pop-Rock Metal grubu" şeklinde değiştirsek fena olmayacak gibi. Zira geçen albümleri Dark Passion Play' de yeni vokalistle beraber, ciddi bir yumuşama (vokal kısmı özellikle) söz konusuydu. Enstrümental kısımların gücü tartışılmaz ama Anette Olzon' un pop renkli vokali açıkcası yakışmıyordu. Tarja' nın kulakları çınlasın, geri gelsin. Bu albümde de vokal konusunda aynı şeyi düşünüp, senfonik öğelere bayılacağız gibime geliyor. Lakin peşin hükümlü olmayıp, albümü dinleyelim sonra konuşalım. O zamana kadar ilk single "Storytime" in videosunu izleyeduralım.

24 Kasım 2011 Perşembe

24 Kasım Öğretmenler Günü


Başöğretmen Mustafa Kemal' in açtığı yolda, dünyanın en saygın mesleklerinden birini icra eden öğretmenlerimiz, Öğretmenler Günü' nüz kutlu olsun ...

23 Kasım 2011 Çarşamba

Game of Thrones 2. Sezon: Krallar Çarpışıyor

George R.R. Martin' in "Buz ve Ateş' in Şarkısı" serisinin ikinci kitabı "Kralların Çarpışması" geçen ay piyasaya çıkmıştı. Bu kitabı okudukça, Nisan 2012' nin gelmesini ve Game of Thrones' un ikinci sezonunu daha bir heyecanla bekler olduk. HBO kanalı geçen gün fanlara bir kıyak çekti ve 2.sezonun çekimleriyle ilgili 2 dakikalık bir video yayınladı. En önemlisi bu videonun içinde 2.sezondan görüntüler de mevcut. 2 dakikalık sürede, yeni karakterlerin kafamızda şekillenen suretlerini kısacıkta olsa kanlı canlı görmek hoş bir deneyim oldu. Stannis Baratheon, Melissandre, Davos Seaworth, Margaery Tyrell gibi yeni sezon karakterleri ile Tyrion Lannister, Jon Snow, Arya Stark, Renly Baratheon gibi tanıdık yüzleri görmek için bu video hemen aşağıda.

Nike Milli Takım Formaları 2012-14

Nike' in, Milli Takımlar için 2012-2014 dönemi formaları görücüye çıktı. Daha doğrusu yine sızdırıldı. 8-9 ay  sonra kulüp takımları için yeni sezonun kalıplarını ve tasarımlarını görmek açısından önem verdiğimiz bu formalar, milli takımların önümüzdeki 2 sene için giyecekleri yeni ürünler (Bazı kalburüstü takımlar her sene çıkarabiliyor gerçi). Kimilerinin Euro 2012' de de kullanacağı bu formaların şimdiye kadar nete sızanları aşağıdaki resimde bulunuyor. Detaylı incelemek için resmi tıklatın. 


Dikkatinizi ilk çekecek forma Türkiye' nin. Geçen yayınlarımızın birinde Türkiye formaları hakkında konuşmuştuk. Bunun hemen arkasından yeni formanın gelmesi ilginç oldu. Türkiye' nin klasik forması önden kalın çizgili diye duralım, yeni sezonda bu tasarımdan biraz uzaklaşılmış. Şu anda karşımıza çıkan tek forma, iç saha kırmızı forma. Önceki sezondan dikkat çeken ilk fark, öndeki beyaz kalın çizginin, daha koyu bir tonda kırmızı olması. Önceki tasarımı takip ettiği için güzel bir düşünce. Ay-yıldız bu kez ortada değil, solda kalbin üzerinde. Numarada bu sefer muhtemelen koyu kırmızı çizginin altında olacak. Önceki çok ilginç bir yerde, neredeyse omuzdaydı. Beyaz bir yaka var ayrıca. İlk bakışta çok basit gibi görünse de, zamanla alışıp seveceğimizi düşünüyorum. Deplasman forması henüz yok ama tahminim yine bunun beyaz versiyonu  ve öndeki kalın çizgi de grimsi olur. Zira geçtiğimiz dönemlerden turkuaz renk pek sevilmemişti açıkcası.

Sızan tasarımlar arasında dikkatimizi çeken diğer formalara gelelim. Portekiz' in deplasman ve Sırbistan' ın iç saha formasında kocaman bir haç gözümüze sokulmuş. Logolarındaki haçlardan esinlenilen bu eklemeler, geçen ayki Puma' nın tanıtımını hatırlatıyor. Puma' da her milli takımın formasının önüne kocaman, o ülkeyle ilgili semboller yerleştirmişti. Nike en güzel tasarımını yine Fransa' ya ayırmış. Geçen seneki formaları basit hamlelerle de olsa tasarım harikasına çevirmişler. İç saha formasına koyu lacivert yan çizgiler eklenirken, dış saha formasından ise bu çizgiler çıkartılmış. Hollanda' nın formaları da ilgi çekici. İç saha formasında, bu sene moda olacak olan koyu renkli detaylar var. Deplasman ise siyah. 2002-2004 döneminde de deplasman rengi olarak kullanmışlardı. Portekiz iç saha, Slovenya, Hırvatistan iç saha ve Brezilya' nın formaları ufak değişikliklerle yenilenmiş. Genel itibariyle güzel tasarımlar hepsi. Nike, forma tasarımındaki kalitesini yükseltmeye devam ediyor. Bu da Milli takımımızın beyaz forması ve Galatasaray' ın gelecek seneki formaları için umutlanmamıza yetiyor.

18 Kasım 2011 Cuma

Simya Hikayeleri: İskenderiyeli Hypatia

Hyptia, İskenderiye' de dersler vermiş ve zamanının çok ötesinde yaşamış bir filozof, astronom, matematikçi, siyasetçi. Her şeyden önemlisi bir kadın. M.S. 350 ila 370 yılları arasında doğduğu düşünülen Mısırlı Hyptia, o zamanların üniversite kenti İskenderiye' de yaşamış. Çağının yegane bilim kadını olarak bilinmekte. Her şeyden öte bir filozof olan Hyptia' nın hangi felsefi akımın temsilcisi olduğu tam söylenememekte, daha çok Yeni Platonculuk denilen daha az metafizik içeren bir akıma dahil olduğu düşünülmektedir.

Babası kendi gibi matematikçi olan ve İskenderiye Müzesindeki kütüphanenin kütüphanecisi Theon Alexandricus' tur. İtalya ve Yunanistan' da eğitim gören Hyptia, kısa zamanda İskenderiye' nin en önemli kişilerinden biri haline gelmiş. Platon ve Aristo' cu öğretilerini kendi yürüttüğü okulda öğrencilerine aktarmış. 

Hyptia' ın yaşadığı dönemde, Dünya' nın evrenin merkezi olduğunu söyleyen Yermerkezlilik inanışı yaygındır. Güneşi evrenin merkezine alan Günmerkezlilik inanışın ilk temsilcilerinden biri sayılır. Kendinden önce bu görüşü savunan Sisamlı Aristarkus' un önerdiği bu sistemi anlayıp açıklamaya çalışmıştır. Ki 1200 yıl sonra Johannes Kepler' in açıklayacağı "Gezegensel Hareket Yasaları" 'ndan önce bu teoriye destek veren pek çıkmamıştır.

Aynı zamanda politikacı olan Hyptia, zamanının iktidar oyunlarında kendine yer bulmuştur, ama kendini bekleyen hazin sonun bu entrikalarla olacağından habersizdir. Yaşadığı dönem Paganizm' in ve Antik bilimlerin sona erdiği ve Hristiyanlığın güçlendiği dönemdir. Zeki ve güzel bir kadın olması, erkeklerin egemen olduğu bir dünyada çok fazla dikkat çekmesine sebep olur ve entrikaların onu bulması uzun zaman almaz. Hristiyanlığı kabul etmediği için cadılıkla suçlanır ve o dönemde yaşayan İskenderiyeli papaz Cyril' in komplosu sonucu, M.S. 415' te öldürülür. Öldürülmeden önce işkencelere maruz kalır, çırılçıplak soyularak sokaklarda taşlanır. Cesedinin daha sonradan Hristiyan rahiplerce bulunup, yakıldığı söylenir.

Bu önemli karakteri 2009 senesinde beyazperdede görme şansına eriştik. Alejandor Amenabar' ın yönettiği Agora filminde, Hyptia' yı Rachel Weisz başarılı bir şekilde canlandırmıştı. Kadınların bilim adına büyük işler yapmasının ilk kilometre taşlarındandır Hyptia. Döneminin şartlarına göre, ileri seviyedeki bilgisi, karakteri, yenilikçi olması, onu önemli simyacılar arasına almamızı sağlamıştır (kimya adına çalışmaları olmasa da, simyanın alt dallarından astronomi ve felsefe' yle uğraşmıştır.). 


11 Kasım 2011 Cuma

Bir Milli Maç Özeti


Elemelerin başından beridir ittire kaktıra giden,
Almanya' nın kıyağıyla 2. olabilmiş,
Fifa 2002 ve Euro 2008' in hayaletiyle yaşayan,
Bir takım.

Kimi nerde oynatacağını bilmeyen, 
Uygulamaya çalıştığı sisteme uygun oyuncu kullanmayan, 
Türk Milli Takımın büyüklüğünü idrak edemeyip, sıradan bir Asya ülkesiymiş gibi davranan ve "gerçekçi olalım, Hırvatistan büyük" diye sayıklayıp duran,
Slaven Biliç defalarca uyarılacak kadar yerinde duramazken, 90 dk boyunca köşeye sinmiş, soğuk nevale,
Bir teknik direktör.

Kırmızı-beyaz forma için uğraşan adamları ıslıklamayı marifet sayan,
Sahadaki oyuncuyla küfürleşmeye bayılan,
İlk golden sonra 88 dakika susan ve ıslıklayan,
Bir taraftar topluluğu.

Herkesin kırmızı-beyaz olduğu bir günde, tribündeki olayları başka taraflara çeken, 
İşin içine başka renkler karıştırmaya çalışan,
Maçın başından itibaren ekrana negatif elektrik gönderen,
Bir yorumcu.

Kendi evinde oynadığı maçta gol atması gerektiğini bilen, ama kaleye şut çekemeyen,
50 tane pas yapmasını bilen, ama pozisyona giremeyen,
Gelen topa ve adama buyur diyen,
Hatta topu veren,
Tribündeki taraftarla küfürleşen,
Bilerek kart görüp Hırvatistan' a gitmekten kurtulan,
Merkez forvetinin olmadığını bile bile ısrarla havadan orta yapmaya çalışan,
Birden fazla oyuncu topluluğu.

8 Kasım 2011 Salı

Türkiye Euro 2012' de

Başlığa bakıp "play-off ne zaman oynandı" diye sormayın. Konu formalarla ilgili. Bizim formayla Euro 2012' de yer alacak bir takımla ilgili ...

Türk Milli Takımının klasik bir forması vardır. Önden geçen bir yatay kalın çizgi ve içinde türk bayrağı. Onyıllarca aynı formayı giydikten sonra, 90' lardan itibaren işin içine adidas girince bu kalıptan uzaklaştık. 2009' da ise tasarıma önem veren Nike, bu eski kalıba tekrar yönlerdirdi bizi. Ama dünyanın hiçbir yerinde, "bu forma Türk Milli Takımına aittir, her hakkı saklıdır" yazmaz. Dolayısıyla başka bir takımın üzerinde aynı bu formadan görebilirsiniz. Ama bu renklerine kadar aynıysa insan rahatsız olur haliyle. Aşağıdaki resimde Polonya Milli Takımı' nın yeni forması var. Bir bakın önce.


Ne kadar tanıdık geldi değil mi? Polonya Milli Takımının, ev sahibi oldukları Euro 2012' de giyeceği formalar bunlar. Tedarikçisi ise Nike. Rahatsız edecek şekilde benziyor Türk Milli Takımı formalarına (Altta da bizimkilerin resmini verdim). Özellikle beyaz olan. Beyaz' ın şortu kırmızı, bizimki beyaz. Numara ve federasyon logoları zıt bizimkiyle. Kırmızı olanda o yatay kalın çizgi yukarı taşınmış. Bizimkinde aynı yerde. Bu farkı yapmasalar direkt aynı diyebilirsiniz.


Benzer formalar Spartak Moskova' da var ama kulüp takımı olduğu için şimdiye kadar rahatsız etmedi bizi, Milli Takım olması işi değiştiriyor.


Tam aynısı değil tabi formalar. Aşırı şekilde andırıyor. Yukarda bahsettiğim gibi, "copyright Turkey" yazmıyo formanın üstünde, ama onlarca yıl bu formayı giyen bir takım, resmi olmasa da o tasarımın sahibidir. Burda hatalı olan Nike aslında. Senle çalışan başka takımın tasarımından bu kadar esintiler taşımamalısın. Kulübe saygı duymalısın. Polonyalılar da hiç mi düşünmez, bunlar Türklerinkinin aynısı diye. Bari ikinci formanın rengi (önceki sene lacivertmiş) farklı olsaydı. Umarım Euro 2012' ye gideriz ve bu takımla karşılaşırız. Çok komik olur (Gidemesek te en azından bize benzeyen biri olmuş olur:) ).

5 Kasım 2011 Cumartesi

Kurban Bayramınız Kutlu Olsun

Manchester United 2012-13 Formaları

Düzenli takip ettiğim blogların birinde Manchester United' in gelecek sezonki formalarıyla ilgili bir haber vardı. Nike' ın sızdırma konusundaki örneklerini geçen sene de çok konuşmuştuk. Sızdırma işlemleri bu sene baya bir erkenden başladı. Bir sonraki sezonun formalarının bir önceki sezonun başında belirlendiğini duymuştuk ama bu kadar erken sızması ilginç bir olay. Ben yine, bir nevi piyasa yoklaması olarak nitelendiriyorum bu olayı. Elimizdeki resimlerden gördüğümüz kadarıyla, gelecek seneki formaları klasik kırmızı ve mavi deplasman. İkisi ilk bakışta sofra bezi kıvamında küçük karelerden oluşuyor. Sadece deplasman formasında olsa bu ayrıntı (bu seneki gibi), güzel derdim ama kırmızı şeytanların klasik iç saha formasında böyle bir değişiklik cesaret ister. Taraftarları ikiye bölecektir bu tasarım bence. Önceden bahsettiğim "bilerek sızdırıp tepki ölçme" mantıklı hale geliyor böylece.



Kaynak: footballshirtculture.com

4 Kasım 2011 Cuma

İnadım İnat

Dün oynanan Beşiktaş - Dinamo Kiev maçının son 45 saniyesi, bir maça bedeldi resmen. Deplasmandaki maçta benzer bir pozisyonda son dakikada yenilen golün aynısı bugün de tekerrür edecekti nerdeyse. Son 45 saniyede Beşiktaş kalesine gelen -ölümcül- 6 top mucizevi şekillerde çıkarıldı. Bunun üçü kaleci Cenk' ten (hem de öyle ustaca kurtarışlardı ki), diğer 3ü defanstan geri geldi. Yerde yatanı mı ararsınız, tekmeye kafa sokanı mı, topun üstüne atlayanı mı. Yok böyle bir pozisyon. Golü yememek için sonuna kadar inatlaşma. Spikerin deyimiyle "etten duvar". Tebrikler Beşiktaş ...

2 Kasım 2011 Çarşamba

Simya Hikayeleri: Hennig Brand ve Fosforun Keşfi


M.E.B. 'in 2008 yılında yürürlüğe koyduğu yeni lise müfredatı çerçevesinde, kimya dersi 9.sınıf konularına "Simyadan Kimyaya" adlı yeni bir kısım eklenmişti. İlgili sınıfın ilk kısmı olan bu konuda, simya kavramının gelişmesi, simya kuramları, tarih boyunca bilimin gelişmesi, önemli bilim insanları vs.. şeklinde alt bölümleri vardı. Kimilerine göre bu konu (bir sayısal dersi için) hikayeydi. Derslerde yazdırılıp, hatta öğrenciye okutulup geçildi. Özel sektörde çalışan bir kimya öğretmeni olduğum için, bu olay beni de fazlasıyla ilgilendiriyor haliyle. Bense bu konuyu çok sevdim (aynı şey öğrenciler için söylenemez tabi :) ) çünkü, hem tarihe, hem efsanelere olan ilgim çoktur. Çoğunluğun gülerek geçtiği 4 elementi, ben anlatırken çok haz duyuyorum. Ama asıl önemli olan konular yanında, -lüzumsuz- olduğu için çok fazla üstünde duramıyorum.


Başlıkta görebildiğiniz gibi bu yayın, bir serinin ilk parçası olacak. Simya Hikayeleri. Simya ne demek peki? Simya için, şu tanımlamayı yapabiliriz. Simya (Alşimi), doğanın ilkel zamanlardan beridir anlaşılmak istenmesi ve bu yolda uygulanan ilkel yöntemler, değersiz metalleri altına çevirmek veya ölümsüzlük iksiri bulmak gibi fantastik arayışlar, bu arayışlar sırasında tesadüfen keşfedilen ve insanlık için yararlı buluşlar ve tüm bu bahsettiğimiz olguları içine alan felsefi akımdır. Tarihte anlatılması hoş olacak o kadar çok ilginç öykü var ki, bunları blogumuzda yer yer sizinle paylaşmak isteyeceğim. Bunlardan ilki, Hennig Brand isimli bir simyager hakkında.

Hennig Brand(t) (1630-1710), gençliğinde cam işiyle uğraşmış Alman bir simyager. Daha sonraları, simya felsefesinde bolca kendine yer bulan "felsefe taşı" nı bulmayı kendine amaç edinmiş. Tüm hayatını ve servetini bu uğurda harcamış (Zengin ilk karısının ölümünden sonra, başka bir zengin kadınla evlenip çalışmalarına devam etmiş). Bu doğrultuda kendini kaptırdığı düşünce ise, insanda altın olabileceğiymiş. Altının soylu maden şeklinde tabir edilmesi sebebiyle, dünyada insandan daha soylu bir şey olamayacağını düşünerek, insan idrarından altın sentezlemek istemiş. 1669 yılları civarlarında uğraştığı bu işlem sonucunda fosfor elementini keşfetmiş. Bu gizli keşfini uzun süre sır olarak saklamış, çünkü altın sentezleme çalışmalarına fosfor üzerinden devam etmiş. Tabi başaramamış :).

Önce insan idrarını şurubumsu kıvama gelene kadar kaynatmış. Daha sonra kırmızı bir yağ şeklinde damıtmış. Kalan karışımı, üst kısmı siyah süngerimsi, alt kısmı kristalli bir yapıya gelinceye kadar soğumaya bırakmış. Kristalli yapıyı atıp, kalan süngerimsi kısmı, kırmızı yağla karıştırmış ve 16 saat boyunca ısıtmış. Önce beyaz dumanlar çıkmış, sonra bir çeşit yağ elde etmiş, en sonda da fosfora ulaşmış. Reçetesinde aynen böyle tarif etmiş fosfor sentezini Brand. Tabi altın bulamadığı için hayal kırıklığına uğramış olsa da, fosfor elementini keşfetmiş olması, onun simya tarihinde önemli bir isim haline getirmiş.


Brand' ın bu sentezi kimyasal olarak kısaca şöyle açıklanabilir. İdrar -Sodyum Fosfat halinde- fosfat iyonu ve karbon bazlı organik bileşikler içerir. Güçlü olarak ısıtıldığında, fostattaki oksijen, karbonla CO (karbonmonoksit) oluşturur ve geriye gaz halinde fosfor kalır. Fosfor 280 derecenin altında yoğunlaşır ve 44 derecenin altında da beyaz allotropu halinde katılaşabilir. Brand' ın elde ettiği karışım bu şekilde açıklayabiliriz. Bu aynı temel reaksiyon günümüzde de sanayide kullanılmaktadır.

Bilinen elementlerden sonra (altın, gümüş, kalay, bakır, kurşun, civa vs...), bir elementin bilimsel olarak keşfedilmesi (her ne kadar amaç farklı olsa da) bu şekilde gerçekleşmiş. Brand'ın açtığı bu yolda, bundan sonraki yaklaşık 200 yıl boyunca, kimyacılar, elementleri ve onların bileşikleri hakkında pek çok bilgi edebilmişlerdir. Bu olay aslında simyacıların modern bilimin temellerini attığını gösteriyor.

Kaynaklar:
Tweet