25 Ekim 2010 Pazartesi

Tanıdık Sesler ve Eski Günler

Çok değil, 4 sene önce, 5 Aralık 2006, şu an itibariyle katıldığımız son Şampiyonlar Ligi. Grupta iddiası kalmayan Galatasaray ile 1.liği garanti Liverpool. Ali Sami Yen'de Necati, Okan ve Iliç' in golleriyle 3-2 kazanmıştık. Böylesi zaferleri artık yavaş yavaş unutmaya başladık. Artık OFK Belgrad'ı elediğimizde seviniyor ve Karpaty Lyiv le başabaş mücadele ediyor ve eleniyoruz.

Aşağıdaki videoda bu maçın özeti var. Spiker ve yorumcu ise tanıdık isimler. 2008'den beridir PES serisinin efsane spikeri haline gelen Jon Champion ve seriye bu sene katılan Jim Beglin. Videoyu izlerken PES oynuyormuş gibi hissedebilirsiniz, nasıl olsa Liverpool' la ancak PES' te karşılaşabiliyoruz :)



Allen Iverson Beşiktaş' ta

Bu sene Queresma ve Guti transferleriyle transfer çıtasını yükselten Beşiktaş, bu kez de basketbol şubesi için çok önemli bir tansfer yaptı. Allen Iverson'la anlaşıldığı bugün resmen açıklandı. Allen Iverson, Beşiktaş ile bir yılı opsiyonlu, iki yıllık sözleşme üzerinde anlaştı. Buna göre, 35 yaşındaki yıldız, 1,5 milyon doları garanti olmak üzere yılda iki milyon dolar kazanacak.

35 yaşında olmasına rağmen önemli bir NBA oyuncusunun Türkiye' ye gelmesi çok önemli bir olay. Olmaz denilen transfer tanımlamasına en güzel uyan bu olay, belki de Türk spor tarihindeki en önemli transferdir.

Allen Iverson' un Beşiktaş Cola Turka' ya ne kadar yarar getireceği bilinmez ama dünyanın öbür ucundaki insanların bile Beşiktaş ismini duyacağını düşünürsek bundan güzel reklam olmaz heralde diye düşünüyorum.

Allen Iverson 1996'da başladığı NBA yolculuğunda, 2006'ya kadar Philadelphia 76ers formasıyla mücadele etmiş, daha sonraki 4 yıl Denver Nuggets, Detroit Pistons ve Memphis Grizzlies forması giymişti. Kasım 2009'da basketbolu bıraktığını açıkladıktan 1 hafta sonra tekrar kariyerine devam etmeye kadar vermişti. Geçen sezonu ise yine eski takımı Philadephia'da geçirmişti. 

Ülkemize böylesine ünlü bir basketbol yıldızını getirdiği için Beşiktaş kulübüne bence teşekkür borçluyuz.

24 Ekim 2010 Pazar

9. Hafta / Fenerbahçe 0 - Galatasaray 0

Deja Vu (!)


10 yıldır gelenek haline gelen Fenerbahçe' nin Galatasaray'a karşı Kadıköy galibiyet serisi, bu akşam 11 yıla çıkacak gibi görünüyordu başlangıçta. Geçen haftaki postumuzda söylediğimiz 6 nedenden ötürü Fenerbahçe' nin rahat bir galibiyet çıkaracağını, hatta farklı kazanacağını tahmin etmiştik. Bu 6 nedene hafta içinde gerçekleşen gelişmelerden ötürü 1-2 neden daha ekleyebilirdik aslında. Teknik direktör değişikliği yüzünden takım yönetimi konusunda sıkıntılar çıkacaktı. Takım 2 gün içinde kabuk değiştirecekti. Üstelik bu değişiklik, bazı oyuncularda demoralizasyona sebep olabilirdi. Üstelik Galatasaray' lı oyuncular sahaya ısınmaya çıktıklarında tribünlerde kocaman bir "Deja Vu" yazısı göze çarpmıştı. Yoksa her şey yine aynı mı olacaktı?



Diriliş

Yanıldığımı sevinerek söylüyorum ki, her şey öngördüğümüz gibi gitmedi. Yeni teknik direktörün gözüne girmek mi, Fenerbahçe karşısındaki "Öğrenilmiş Çaresizlik" i yıkmak mı, kötü gidişata böylesine önemli bir derbiyle son vermek mi, gurur meselesi haline gelen olaylar mı yoksa kaybolduğu düşünülen "Galatasaray Ruhu" nu geri getirmek mi? Sanırım sebebi hepsiydi. Sene başından beridir bu takım nerdeydi dedirttirdi bize bu maç.



Sürekli zorlayıp Fenerbahçe defansına rahat vermeyen Pino, ilk defa merkez forvet mevkiinde oynadı. O da mecburiyetten. Baros'un ve alternatif olabilecek Kewell' ın yokluğu, Mehmet Batdal'ın yetersizliği derken kanat oyuncusu Pino kendini bu mevkide buldu. Paragrafın başında da belirttiğimiz üzere Lugano ve Yobo'yu o kadar rahatsız etti ki, bu adamlar forvete takviyeye bile gidemedi doğru düzgün. Bu akşam Pino, kendini ilk defa gösterdi bize. Sürati, kadronun önemli bir eksiğini tamamladı. Bunda sonra Pino daha sıkça karşımıza çıkacak bizce.



Gerçek potansiyelini gösteremediği için eleştirildi sürekli Elano Blumer. O da bugün Pino'yla beraber diriliş senaryosunu oynayan bir diğer oyuncu oldu. Dünya Kupası' nda ondaki cevheri bizzat görmüş olduk. Şimdi Hagi' nin rotasyonunda kendine yer bulup, daha da yükselecektir.

Maç



Maçın geneline bakarsak Galatasaray' ın daha baskılı sayılmasa bile daha istekli olduğunu görebiliriz. Bunda yukarda bahsedilen etmenler başroldeydi tabi ki. Ama Fenerbahçe' nin oyununun sıkıntılı olması da ekmeğimize yağ sürmedi değil. Son 3 haftadır kazanan ve maç başına 3.0 gol ortalaması yakalayan Fenerbahçe, önemli maçlarda hep sıkıntı çekti. Beşiktaş'la Kadıköy'de 1-1 berabere kaldı, Trabzon'da 3-2 kaybetti. 10 yıldır götürdüğü seriyi bu akşam bozması akıllara "acaba Fenerbahçe önemli maçlarda niye sıkıntı çekiyor" ve "küçük takımlara aslan, büyüklere kedi mi kesiliyor?" sorularını getirdi. Maçın başında yakaladıkları bir kaç pozisyon dışında, baskı kurdukları dakikalarda bile tehlikeli olamadılar. Üstelik çoğu pozisyonda Galatasaray defansı ölümüne topun önüne yattı resmen. Galatasaray maçlarının yıldızı Alex' in tutukluğu, nöbetçi forvet Semih'in kondisyonsuzluğu, Niang'ın Neill tarafında kilitlenmesi, Stoch'un şanssızlığı vs.. sebeplerinden dolayı bu akşam Fenerbahçe, Galatasaray'a gereken bunalımı yaşatamadı.

4. dakikada başlayan önemli ve gollük pozisyonlar türetti Galatasaray. Pino'nun çizgiden dönen topu, son dakikada kaçan şutu ve Volkan' ı rahatsız eden denemeleri. Neill'in köşeden çıkartılan şutu. Emre Çolak' ın son dakikalardaki acelececiği yüzünden filelere gidemeyen topu. Kısacası pozisyon anlamında Sarı-Kırmızılı' ların daha zengin olduğunu gördük. Üstelik geçtiğimiz maçlardaki gibi içi boş ataklarda değil di bunlar.

Umut



Daha düne kadar yenilmekten, fark yemekten korktuğumuz maçı, bugün kazanamadığımız için üzülüyoruz. 0-0 beraberlik aslında dışardan bakıldığında öyle çok sevinelecek bir durum değil. Ama şampiyon olduğu senelerde bile bu stattan fark yiyerek ayrılan bir takım, kasvetli günlerinde puan alarak hem psikolojisini atmış oldu, hem de geleceğe dair umutlarımızı yeşertti.

9. Hafta sonunda 9.luğumuzu koruyoruz. 9 maçta 4 galibiyet, 1 beraberlik ve 4 mağlubiyet. Atılan ve yenilen gol 12. Puan 13.

21 Ekim 2010 Perşembe

Hayırlısı Olsun


Komedi filmine dönen Galatasaray' ın teknik direktör arayışı, hareketli geçen 3 günden sonra nihayete erdi. Hakan Şükür, Fatih Terim, Hikmet Karaman, Abdullah Avcı, Ersun Yanal, hatta Christoph Daum isimleri dolaştıktan sonra oratlıkta, sonunda karar verildi. Galatasaray'ın efsanevi futbolcularından biri Gheorghe Hagi. Yardımcılığına gelen isim ise bir diğer efsane; Tugay Kerimoğlu. Devredilen enkazdan yeni bir şampiyon yaparlar mı, bunu bize zaman gösterecek. Her ikisi de UEFA ve Süper Kupa'yı kazanan jenerasyondan (Tugay Kerimoğlu bu kupaları kaldırmadı ama takımdan ayrılışı Ocak 2000'di). Antrenör olarak ta benzer başarılar yaşamaları dileğiyle ... 

20 Ekim 2010 Çarşamba

Asıl Gitmesi Gerekenler


Son bir kaç yıldır gelmeyen sportif başarı, bizi hep düşünmeye itti. Kim suçlu? Bunun üzerine çok kafa yorduk. Yeri geldi teknik direktörleri, yeri geldi futbolcuları, yeri geldi yönetimi, hatta taraftarları bile suçladık. Özellikle daha ligin 2. haftasında veda ettiğimiz şampiyonluk hayallerinden sonra.

Asıl suçlunun aslında en başından beridir yönetim olduğunu yer yer dile getirmiştik. Ülkemizin geleneksel -başarısızlık sonrası teknik direktör kovma- stratejisini en iyi uygulayan bir yönetimdi Adnan Polat'ın her iki dönemde ki yönetimi.  Önce Feldkamp ve Cevat Güler, sonra Skibbe, arada Bülent Korkmaz ve şimdi de Frank Rijkaard ve Johann Neeskens. Kaliteli iki insan, yönetimzede olduğu için bugün bize veda etti. Tamam onların da hataları oldu ama bizce en son suçlu onlardı. Umarız bundan sonra gittikleri -her işe burnunu sokan bir yönetimin olmadığı- başka kulüpte daha başarılı olurlar (Bir blog sitesi Rijkaard'ı uğurlamak için tören düzenliyormuş. Taraftar seni unutmayacak). Yani 2 dönemcik başkanlık kariyerine (2.5 sezon) 6. teknik direktörünü sığdıracak Adnan Başkan.



Çok değil, bundan 3-4 sene öncesine kadar Galatasaray parasız, borç batağında gezen bir takım olarak anılıyordu. Rahmetli başkan Özhan Canaydın döneminde gerçekten mali olarak kötüydü Galatasaray. Adnan Polat göreve gelince hemen ilk olarak mali durumu düzeltme görevi verdi kendine. Ve birden Galatasaray, parası olanın tutabileceği takım haline geldi. Nasıl mı?
- gsstore.org' da kıytırık tişörtler dünyanın parasına satıldı.
- Tamamen ticari amaçlı absürd renkte 3rd formalar çıktı. Kulübün gelenekleriyle oynandı.
- gsbonus diye bir kredi kartı türetildi, maç biletleri için bu karta sahip olanlara öncelik verildi.
- gstv, paralı kanal oldu.
- gsmobile, 3g modem vs.. icatlar çıktı.
- Galatasaray'a sponsor olmayan bir bizim mahallenin bakkalı kaldı.
- Galatasaray isminin geçtiği bahis sitesi açıldı.
- İçi boş dergi 7TL' ye satıldı.
Galatasaray resmen artık burjuva takımı oldu. İyi oldu mu? Oldu aslında bir bakıma. Borcun içindeki takım kara geçmeye başladı. Bedava takım tutulmazdı tabi. Biz de elimizden geleni yapıp, orijinal ürün almaya çalıştık bütçemiz elverdiğince.

Ama Galatasaray bir şirket değildi, para kazanmak için değil, sportif başarı için yönetilmeliydi. İyi bir işadamı olduğunu kanıtlayan Başkan, son olarak ta Sportif A.Ş.-Futbol A.Ş. birleşmesi ve Türk Telekom Arena (stadımız bile sponsorlu) sevdasına sportif alanda başarıyı geri plana itti. Geçen sene hızlı başlayıp, kötü biten sezon, bu sene de erken biten lig ve avrupa hayalleri.

Taraftar bunu istemiyor. Taraftar gol istiyor, sonuç istiyor, her şeyden öncesi samimiyet istiyor. Kesinlikle bir müşteri olmak istemiyor.

Haldun Üstünel' in küstürülmesi, Adnan Sezgin sevdası, teknik direktör'ün değil kendi isteğine göre, hatta göstermelik futbolcu alımları, para ettiği için futbolcu gönderilmesi, transferlerin ısrarla ucuz maliyetle yapılması, hatta bonservissiz olanların tercih edilmesi vs... Bunlarda yönetimsel açıdan yapılan diğer yanlışlar oldu bizce.

Naptığını bilmeden, plansız programsız hareket edilirse, daha ligin 8. haftasında teknik direktörsüz kalırsın işte. Bu saatten sonra kim gelirse gelsin, bu sezon da kayıptır Galatasaray tarihinde. Yeni hoca kim olacak? Terim hayır demiş. Hakan Şükür'e ve Hagi'ye güvenilmiyor kanımca. Hikmet Karaman, Abdullah Avcı küçük hedefler. Daum diyen oldu, saçmalamayın. Tugay tecrübesiz. Yani nere baksan ışık yok. Kim olsun? Kim olursa olsun artık bu saatten sonra. Değişen bir şey olmayacak. Çünkü nasılsa takımı teknik direktör değil, -asıl gitmesi gereken-, futbolu bilen (!) Başkan ve kuyruğu yönetecek.

18 Ekim 2010 Pazartesi

8. Hafta / Galatasaray 2 - Ankaragücü 4

Devrim

Son yıllarda 4 büyükler dışındaki takımların zirveyi zorlamaları olağan bir durum haline geldi. Bu zorlama geçen sene meyvesini Bursaspor'un şampiyonluğu ile verdi. Bu olay aslında Türk Futbolu için devrim niteliği taşıyordu. Artık 4 büyüklere kafa tutmanın, üst sıralarda yer almanın aslında çok da zor olmadığını anladı diğer takımlar. Büyük takımlar sürpriz yenilgilerle tanışmaya başladı. Eskiden sarı-kırmızı, siyah-beyaz, sarı-lacivert formayı gördü mü bir takım karşısında, kafada maça 1-0 yenik başlardı. Bu sene bu devrimi artık iyiden iyiye hissetmeye başladık. Son şampiyon Bursaspor, her daim tehlikeli Kayserispor, Süper Lig'deki ilk sezonunda herkese kafa tutan Kardemir Karabükspor, gün geçtikçe güçlenen M.P. Antalyaspor, 4'te 0'dan sonra atağa geçen Manisaspor. Hani biraz daha kassak, ligin tüm "diğer" takımları listede. Türkiye Süper Ligi artık kabuk değiştiriyor. Dün Manisa Beşiktaş'ı bozguna uğrattı, bugün de Ankaragücü Galatasaray'ı.

Fatma Nine'ye Ayıp

1905 doğumlu olduğu için Galatasaray'ın maskotu olmuştu son zamanlarda Fatma Nine. Hatta kaymakam çakma forma hediye etmiş diye garipsemiştik te. Sağolsun yönetimimiz orjinal forma hediyesiyle beraber Fatma Nine' yi Ali Sami Yen'e misafir etmiş ve Ankaragücü maçını izletmiş. Yönetim güzel düşünmüş ama hesaba katmadıkları bir olay var. Ruhsuz oyuncular birliği.

2. dakikada ara topla yenilen şok bir gol. Sonra ilk devre bu golü çıkarma çabaları. İkinci yarı başında kaleciden dönen topun Servet'in bakışları arasında tekrar gollük bir şuta dönüşmesi. Baros'un onca ruhsuzun içinde kendi başına attığı iki gol. Yine bir ara toptan yenen 3.gol. -Bir kez daha- ara top yüzünden kırmızı kartla atılan kaleci. Son dakikada Sabri'nin "buyrun içeri girin" edasıyla Turgut Şahin'e yol vermesi ve diğer kalecinin kapattığı köşeden gol yemesi. Aslında maçla ilgili yazılacak çok şey var nedense bu maçın kritiğini böyle yapmak geldi içimden. Fazla söze gerek yok nasılsa. Skorboard' daki utanç ve Fatma Nine'ye yapılan ayıp yeterli.

8. Hafta sonunda 4 galibiyet-4 mağlubiyet ile 9.luğa geriledik. Atılan-yenilen gol lerde de eşitlik var. 12-12. Puan da 12.


Bundan Sonra?

Aslında "bundan sonra neler olur" a cevap vermesi zor değil. Her sene aynı senaryo olmasına rağmen, bu sene erkenden, daha 2. haftadan lige havlu atılmıştı. Beklentilerimiz sportif açıdan çok değil. Bundan sonra da taraftarlar olarak hızlı bir yükseliş beklemiyoruz. Bu sene de gözden çıktı artık, bari seneye yatırım olsun diyoruz. Stat yetiştirme telaşındaki -şirket patronu- başkanımızdan da ümidi kestik sayılır. Her daim arkasındayız dediği Frank Rijkaard sanırım artık yolcu. Kaliteli bir hoca olmasına rağmen, kafasındaki sistemi bize bir türlü oturtamadı. Çünkü sisteme uygun oyuncu yok. Yönetim kafasına göre oyuncu aldı hep. Derbi maçına kadar ömrü yetmeyebilir.

Haftaya?

1-) Son yılların en kötü defansına sahip Galatasaray.
2-) Son yılların en ruhsuz takımına sahip Galatasaray.
3-) Bu sene en iyi ofansif oyununu oynayan Guiza'sız Fenerbahçe.
4-) Kadıköy.
5-) Fenerbahçe'yi yenememe psikolojisi.
6-) Arda'nın sakatlığı (Baros ta eklenebilir).

İkinci bir 6-0 yolda galiba.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Hanginiz İnsan, Hanginiz Hayvan?

Şu sıralar net aleminde gezen meşhur bir video var. Bu video da (sinirlerinize hakim olabilecekseniz şuradan izleyebilirsiniz), İzmir Bornova'da bir grup üniversite öğrencisi ellerinde bir köpek gece gezmesindeyken, duyarlı bir vatandaşın iyilik olsun diye yaptığı bir kulübe de yaşayan kendi halinde bir kediyle uğraşmaya başlıyorlar. Zavallı kediyi rahatsız ettikleri yetmezmiş gibi, onu yuvasından çıkartıp dövmeye başlıyorlar. İnsandan bozma arkadaşın biri de savurduğu tekmelerden dengesini kaybedince iyice gaza gelip zavallı hayvanın başını ezip öldürüyor. Bu olay anı güvenlik kameralarına yakalanıyor ve internet'te dolaşmaya başlıyor.

Kısa sürede çok fazla izleyiciye ulaşan bu video, sonrasında yüzlerce insanın İzmir Emniyeti önünde protesto yapmalarına sebep oluyor. Bu girişimler sonucunda bu insan bozması arkadaş yakalanıyor. Cezası ne? 600 TL.

Daha sonra insandan bozma arkadaşa, okuduğu üniversiteden de tepki geliyor ve disiplin kuruluna sevk ediliyor. Bu olay ile ilgili ayrıntılı haber buradan buyrun.

Bu insan bozmasının (ısrarla aynı tanımlamayı yapıyorum) bu insanlık dışı davranışı maalesef ki ülkemizde suç kapsamına girmiyor. Dolayısıyla verilen ceza komik kalıyor bu -suçun- yanında. Bu tür davranışların suç kapsamına girmesi için yapılan bir kampanya var. Bu kampanyaya katılıp isminizi bırakabilirsiniz. Buyrun destek olun.

Yanlarında gezdirdikleri köpek bile ezeli düşmanına (!) böyle kötü davranmazken, insanın sorası geliyor. Hanginiz insan, hanginiz hayvan?

11 Ekim 2010 Pazartesi

Futbol Her Yerde Futbol Değil



Kolombiyalı Felipe Alvarez, fanatik bir Atletico Nacional taraftarı.1994 Dünya Kupası'nda kendi kalesine attığı gol yüzünden taraftarlarca öldürülen Kolombiya Milli Takımı ve Atletico Nacional oyuncusu Andres Escobar' ın anmak için takımının klasik formasını vücuduna dövme yaptırmış ve Escobar'ın numarası olan 2'yi de ekletmeyi unutmamış.




Her sene çıkan yeni formaları almak zorunda kalmamak :) için yapmamıştır tabi ki bu çılgın taraftar ana düşünce ilginç ve orijinal. Aşağıdaki resimde dikkat ederseniz, takımın şu anki formasıyla farklı yapılan dövme. Adidas'ın logosu ve 3 çizgisinden, modern çizgilerden ve reklamlardan arındırılmış. Yani klasik bir forma. 


Bizden biri çıkıp üzerine Metin Oktay parçalısını yaptırmaz ama klüp zaman zaman anmak için değişik organizasyonlar düzenliyor. Hoş düşünüyorlar tabi ama bunları yaparken klübün geleneklerinden ödün veriyorlar. Bunlardan sonuncusunda Gaziantepspor maçından önce stada asılan dev formamız Türk Telekom afişinden farksızdı. 



Tabi Felipe Alvarez, takımına gönülden bağlı olduğu için böyle ticari düşüncelere girmiyor. Girmek istese bile para ödeyecek sponsor zor bulurdu. Bizim yönetimimiz ise her olaydan kar sağlama telaşında bu anlamlı günde bile ekonomik davranmıştı. Yani futbol, her yerde futbol değil ...

10 Ekim 2010 Pazar

Özkanlar Kavşağı Koleksiyonu

Dersanemizin terasından Isparta' nın en meşhur kavşağı. Özkanlar Kavşağı. Yaklaşık son 1,5 yıldır zaman zaman resimleyip arşivlerimize katmışız. Önceleri amaçsızca çekerken, sonradan arkadaşım Murty' nin vatani görevini ifşa ederken sıla hasreti çekmemesi için devam etmişiz. Son olarak ta, yine Murty' nin bu sefer yurdumun nadide köşelerinden birinde, Sivas- Doğanşar'da, ülkemin yeni nesil gençlerine hizmet verirken Isparta' yı ve dersanesini unutmaması amacıyla koleksiyonumuzu genişletmişiz. Yani Murty' cim, koleksiyon sana adanmıştır. Zamanla güncellemesi yapılacaktır. Buyrun ...










8 Ekim 2010 Cuma

Dikenli Teller



Onlar, gitmek istediğiniz yerler ile aranıza konulmuş engellerdir. Ama bilirsiniz ki, onları aşmak için kaldırıp altından geçmek yeterlidir.

Mesut Özil

"Maçı Almanya’nın kazanması ya da benim Türkiye’ye gol atmam durumunda tepki alacağım konusunda ciddi endişelerim var”



Artık biz "Mesut Özil Alman Milli Takımı'nda mı, yoksa Türk Milli Takımı'nda mı oynamalı" sorusunu çoktan sorduk, cevapladık ve unuttuk bile. Unutmayan varsa da artık konuyu kapatmalı. İsminin önüne Türk asıllı sıfatını aldığı için bundan sonra umarız ki başarılı olur. İyi oyuncudur, yeteneklidir, keşke bizde oynasaydı ama bugün akşam onu Alman formasıyla göreceğiz.

Ona düşen nedir? Bu akşam ki maçta, eğer gol atarsa, Euro 2008'de Hakan Yakın'ın yaptığı gibi gole sevinmemek.

Güncelleme: 3-0 biten karşılaşmada Almanya'nın 2. golünü Mesut attı. Golden sonra sevinmedi ama bu hareketi bana Hakan Yakın' ın ki kadar samimi gelmedi.

1 Ekim 2010 Cuma

7. Hafta / Kardemir Karabükspor 2 - Galatasaray 1

Doğum günümde Galatasaray' ın verdiği bir hediye(!) oldu bu maç. Pembe formayla ilk pozisyonu 61.dakikada bulan Baros'suz Galatasaray, ilk 11 dakikada yediği 2 golle maçı başlamadan kaybetti. 1. dakikadaki penaltının haksız olduğunu en cahil izleyici bile farketmişken hakemimiz -tereddütsüz- noktayı gösterdi. Elbette ki bunun arkasına sığınılmaz. Bu pozisyon olmasa bile, maçın gidişatına bakılırsa Karabükspor gollerini bir şekilde bulacaktı zaten. Karabükspor, seyircisinin sevgisi ve desteğiyle geçen sene Bank Asya' da tozu dumana katmıştı. Bu sene de Süper Lig de çok sürprizler yapacak, şu anki durum bile bunu gösteriyor zaten. Galatasaray ise galibiyet sayısı, mağlubiyet sayısına yakın, orta sınıf bir takım görünümünde devam ediyor. 2 hafta sonra Kadıköy var zaten. Bu ne demek? 9 haftada minimum 4 mağlubiyet :) Hadi hayırlısı ...



7. hafta sonunda 4 galibiyetin yanında 3. mağlubiyet oldu bu. Puan 12'de kaldı. Trabzonspor ve Fenerbahçe 'nin galibiyetleri bizi tekrar 7.sıraya itti.


29

ÖSYM Teknoloji İle Tanışıyor

Geçen aylarda ortaya çıkan KPSS kopya skandalından sonra yapılan soruşturmalarda, YGS, LYS, UDS, ALES ve bunlar gibi bilimum sınavlarda da kopya çekildiği ortaya çıkmıştı. Bu yüz kızartıcı gelişmelerden sonra ÖSYM bundan sonra uygulayacağı tüm sınavlarda yeni uygulamalara gideceğini açıkladı. ntvmsnbc.com'un haberine göre, işte mevzu bahis yenilikler;



1) DİJİTAL BASKI
Soru kitapçıkları dijital baskı sistemlerinde basılacak. Böylece halen uygulanan ofset matbaa aşamasındaki gibi kitapçıklar alınamayacak.

2) ADAYA ÖZEL KİTAPÇIK
Her adayın, kendine özel cevap anahtarı, diğer tüm adaylardan farklı soru kitapçığı olacak. Soruların yeri her kitapçıkta karıştırılacak. Böylece A, B, C, D gibi birkaç grupta değil, sınava giren aday sayısı kadar farklı kitapçık türü ve cevap anahtarı yer alacak. Soruların bluetooth teknolojisiyle servis edilemesinin önüne geçilmiş olacak.

3) SORU KOLİLERİNE ÇİPLİ TAKİP
Kitapçıkların üç tarafına holospotlu güvenlik bandı takılacak. Kitapçıklara sıkıca iliştirilecek bir kaç milimetrekarelik bir bilgi alanına sahip bu bant, yüksek çözünürlüklü bir lazerle veri taşıyıcıya yazılmış gizli güvenlik özelliklerini barındıracak.

Soru kutuları içine uzaktan izleme çipi gibi elektronik sistemler konulacak. Böylece kutuların ne zaman açıldığı, kutulardan birinin diğerlerinden uzaklaştırılması saniye saniye tespit edilecek.

4) FOTOĞRAFLI CEVAP KAĞIDI
Cevap kağıdının üzerine adayların fotoğrafları basılacak. Böylece adayların yerine başkaları sınava giremeyecek.

Sınav sonrasında cevap anahtarı ve kitapçıklarının bulunduğu kutular açılır açılmaz, kitapçık ve anahtarlar ayrılacak. Cevap anahtarı taranarak, kopyaları Dijital Kasa Sistemi’ne atılacak. Cevaplar, kağıtlarının tamamı tarandıktan sonra, sınava girenlere web üzerinden anahtarıyla birlikte sunulacak.

5) AÇIK UÇLU SEÇENEK GELİYOR
Sadece test sorularının olduğu sınavlarda adaylara açık uçlu sorular da yöneltilecek. Böylece test kanalıyla ölçülemeyen becerilerin değerlendirilmesi de mümkün olacak.

Kişiye özel, fotoğraflı cevap kağıtlarının üst bölümüne test yanıtları kodlanacak. Alt bölüme de açık uçlu soru yanıtları el yazısıyla yazılacak.

5) TEST BİRİMİNE ISO STANDARDI
ÖSYM Test Araştırma Birimi, TS ISO 2700x standartlarına göre güvenlik altına alınacak. Dijital matbaa sistemleri, TS ISO 2700x standartlarına göre inşa edilen binaya taşınacak.

6) HER ÇALIŞANA ÖZEL ŞİFRE
ÖSYM yönetimi tarafından "Kırmızı alan" adı verilen soruların depolandığı bölümün kapısına iki güvenlik görevlisi konularak, giriş-çıkışlar yasaklandı. ÖSYM’de daha önce beş kişinin bilgisayarlarda aynı şifreyi kullandığı tespit edilirken, yeni uygulama ile bilgi işlem bölümündeki sistem giriş şifreleri kişiye özel hale getirildi. Böylece kimin hangi işlemi yaptığı da belirlenebilecek.


Teknoloji, kopya sistemlerine çoktan girmişken, işin güvenlik kısmına da dahil olması için böyle bir skandal lazımmış demek ki. Ama kopya olaylarının devam etmemesi tamamen yine ÖSYM' nin elinde. Ne kadar ince ayrıntılı çalışırsan çalış, çalışanlarını kontrol edemezsen yine sızmalar olacaktır. Üstelik işin içine karışacak grupları söylemiyorum bile.
Tweet